10 Nisan 2013 Çarşamba

Rodos - Mykonos - Santorini 3.GÜN

Gezinin 2. günü için tıklayınız

Mykonos

Gece denizin gittikçe dalgalanmasıyla oldukça sallanan gemi, neyse ki Bengi ve benim gibi gemi sallanmasına dayanıklı bünyeler için endişe vericiden çok eğlenceliydi.

Sabah kahvaltımızı 7. kattaki açık büfe alanda gerçekleştirdikten sonra rüzgarlarla adeta dövülen Mykonos'a adım attık.




Geminin ayarladığı shuttle'lar Ocean Majesty'nin yanaştığı yeni limandan Mykonos merkeze gidiş dönüş 8 euro'ya ulaşımı sağlıyorlar. Tabii ki yeni limandan biraz yürüyerek adada bulunan az sayıdaki taksiye denk gelmeyi umarak, otostop yaparak ya da bir otobüse denk gelerek bu yolculuğu daha ucuza getirmeye çalışabilirsiniz ancak gece dönüşünü de daha kolaylaştırması itibariyle bu shuttle olayının kolaylaştırıcı olduğunu söyleyebilirim.

Eski limanda indikten sonra tur rehberleri otobüs dönüşlerinin nereden hangi saatlerde yapılacağına dair kısa bir bilgi verip adayla ilgili ipuçlarına geçtiler.



Bunlardan en önemlisi Avrupa Birliği üyesi vatandaşlar olmamamız sebebiyle kimi araç kiralama firmalarının ehliyetimizi kabul etmeyip araç kiralamaya yanaşmaması. Genel olarak bu durum bir şekilde hallediliyor ama yine de sorun yaşama olasılığınıza karşı aklınızda olmasında fayda var. Tur rehberi buna dair uyarılarını yaparken arkalardan ensesi kalın bir abinin: "Kriz var Yunanlar aç. Ne demek araba kiralamazlar, hepsini kiralayacaklar." şeklindeki tavrı görgünün ve insanlığın parada, konumda, giyimde kuşamda olmadığını bizlere bir kere daha hatırlattı.

Mykonos, benim daha önce ETS ile geldiğim tipik bir Ege kasabası. Merkezinin dizilimi ve tipi Bodrum'u oldukça andırıyor. Beyaz evler, dar sokaklardan oluşan "barlar sokağı", gece hayatı, deniz, güneş...



Bu haliyle bizim Ege sahillerimizin daha özgür ve temiz versiyonu diyebiliriz Mykonos için. Çılgın partilerine ise sonra geleceğiz (:

Bengi ile fotoğraf çeke çeke sahildeki şapelin yanından önce henüz inin cinin top oynadığı barlar sokağına, oradan yeldeğirmenlerine doğru yürüyüşe başlıyoruz. Mykonos'un tam anlamıyla rüzgardan uçtuğunu söylesek yalan söylemiş olmayız. Bengi yürüyüşünün büyük bölümünü kafasındaki şapkayı sabitlemeye çalışarak geçiriyor.




Yeldeğirmenlerinin yanından yokuş yukarı çıkıp otobüslerin kalktığı minik meydana varıyoruz.



Nereden bilet alsak diye hayıflanırken bir kez daha parayı otobüs şoförüne verebileceğimizi öğrenip günün ilk kısmını geçirmeyi planladığımız Piatis Gialos otobüsüne doğru yürürüyoruz. Bu esnada gözümüze otobüs bileti aranan 4'lü 5'li Türk eşcinsel grupları takılıyor. Mykonos'un bir özelliği de eşcinsellere karşı çok hoşgörülü olması. İstanbul'da malesef bu kadar rahat dolaşamayan bu arkadaşların rahatlığı ve yüzlerindeki gülümseme görülmeye değer.

Otobüse binmemizle 5-6 tane Afrikalının apar topar önümüzdeki koltuklara kurulduğunu görüyoruz, bu onlarla son karşılaşmamız olmayacak (:

Çok kısa bir yolculuğun ardından minik bir sahil semti olan Piatis Gialos'a varıyoruz. Plajın hemen başında bulunan ve Tripadvisor'da övgüyle söz edilen Avli Tou Todori'nin oldukça şık görünen şezlonglarına doğru yöneliyoruz. Bir görevli bizi karşılayıp öğle yemeği için rezervasyon yaptırmamız halinde şezlong parası alınmayacağını deklare ediyor. Zaten en başından beri burada yemek yemeyi planladığımızdan mutlulukla kabul ediyoruz.



Mykonos merkezindeki sert rüzgardan Piatis Gialos'ta eser olmaması bizi fazlasıyla mutlu ediyor. Deniz koy boyunca yatmış vaziyette, kum, berrak deniz ve güneş güzel yüzünü gösteriyor.



Bengi her zaman olduğu gibi bir frappe siparişi veriyor. Şezlonglara kurulduktan 5-10 dakika sonra otobüste karşılaştığımız Afrikalı arkadaşlar sahte Gucci, Prada çantalar, saatlerle çıkageliyor. Şezlong şezlong gezip bunları pazarlamaya çalışıyorlar. "Bunları kim alır yahu" diye düşünüyoruz uzun uzun ancak orada yaptıkları tek satışın 1-2 saat sonra arkamıza gelecek kalabalık bir Türk grubuna olacak olması sonradan bizi şaşırtmıyor. Sahteyi, taklidi gerçekten çok seviyoruz.

Neyse, denize girip çıkıyoruz, su sıcaklığı gene çok soğuk sayılmaz bu beni oldukça mutlu ediyor. Ege'nin masmavi sularında kimi tropik gibü gözüken balıklarla yüzdük desem yalan olmaz. Hoş benim denizden erken çıktığım bir seferinde Bengi yüzünde acı dolu bir ifadeyle şezloga yürüyüp kendisini bir balığın ısırdığını söyledi. Dünya üzerinde Ege'de küçük bir balık tarafından ısırılacak biri varsa bunun Bengi'den başkası olamayacağını bildiğimden kendisine hak verdim. Zaten derisinde de mini bir ısırık izi mevcuttu.

Sahil boyunca da yürüdükten sonra öğlen saatlerinin gelmesiyle restorandaki masamıza kuruluyoruz. Yunan Adaları klasiklerinden ızgara kalamar, ızgara ahtapot, haşlanmış soslu midye, musakka ve 2 bira söylüyoruz.

Eğer Mykonos'a geldiyseniz hem denize girmek hem de yemek yemek için Piatis Gialos'taki Avli Tou Todori kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yer. İnanılmaz lezette bir ahtapot (tabii ki güneşte kurutulmuş), nefis bir bütün ızgara kalamar, beyaz şarap - taze soğan ortaklığında sulu sulu kabuklarıyla haşlanmış nefis midyeler ve bizimkinden farklı olarak güveçte kat kat hazırlanarak fırınlanan musakka yanlarında buz gibi iki birayla bize cennetin kapılarını açtı.







Türkçe çevirisi "Todori'nin Terası" olan bu yemeğe, meyve ikramı ve Bengi'nin frappesi dahil 62 Euro ödedik. Mykonos'un tüm Yunanistan'ın en pahalı yeri olduğunu ve sunbed fiyatı da alınmadığını düşünürsek bu görece fazla hesaba çok şaşırmadık.

Ancak o kadar harika bir lezzet vardı ki yine olsa yine koşa koşa gideriz.

Mykonos'ta birçok farklı güzel plaj var. Özellikle akşamüstü partileriyle ünlü Paradise Beach ve Super Paradise Beach'e deniz yoluyla ulaşmak isteyenler için Piatis Gialos'tan belli aralıklarla motorlar kalktığını önceden tespit etmiştik. Yemek sonrası yine denize girip Avli Tou Thodori'ye veda ettik.





Yanlış hatırlamıyorsam kişi başı 4 ila 6 Euro gibi bir para verip istediğiniz koyda inebileceğiniz bu motorlara binebiliyorsunuz. Havanın rüzgarlı olması sebebiyle koyun açıklarında motorun oldukça sallandığını söyleyebilirim. Yine de sağ salim koyları geçip yaklaşık yarım saat sonra Super Paradise'a yanaşıyoruz. Kimi koylarda tıpkı Piatis Gialos'ta olduğu gibi motorun yanaşabileceği iskeleler mevcut. Super Paradise bunlardan birisi değil, motorun burnundan motor merdiveniyle kıyıya inmeniz gerekiyor.

Super Paradise'ta sunbedlerin tıka basa dolu olduğunu görüp koyun sırtınızı karaya verdiğinizde sağ tarafındaki işletmesiz alanına doğru yürüyoruz. Bu alan çoğunlukla çıplak güneşlenenlerin havlularını atıp denize girdiği bir alan.





 Özellikle yaşlı teyzeler ve amcalar çırılçıplak güneşlenip denize giriyorlar. Başta tuhaf gelse de 5 - 10 dakika sonra duruma alışıyorsunuz. Tıpkı Lindos'ta olduğu gibi burada da üstsüzlere hatta ve hatta çıplaklara karşı en ufak bir rahatsızlık verici ortam yok.

Bir müddet güneşlenip denize girdikten sonra motorun Piatis'e dönüş saatini kaçırmamak için koyun merkezine doğru yürüyüp müziğin sesinin arttığı parti ortamına bir göz atmaya karar veriyoruz.



Saat henüz 4-5 olmasına rağmen adeta bir club havasına bürünmüş plaj ve plaj barlarında masa üstünde bikinili kızlar ve etraflarında çılgın bir kalabalık dans edip içki içiyorlar. Bir müddet bu eğlenceyi seyredip, Bengi'nin kaslı bazı yakışıklı çocuklarla ilgili övgü dolu sözlerini dinleyip motorumuza tırmanıyoruz.

Oldukça gürültücü bir İtalyan aile 30 dakikalık yolculuk boyu gerek kendi aralarındaki sohbetleri gerek etrafla muhabbetleriyle beynimizi şişiriyor. az önce plajda tam kadro çıplak güneşlenen 50 yaşlarındaki bir abinin de giyinip beyefendi karşımıza oturup teknede yer alması da enteresan başka bir detay.

Yine yarım saate yakın bir yolculuktan sonra Piatis Gialos'a dönüp iskelenenin 2 dakika uzaklığındaki otobüs durağına ulaşıyoruz.

Otobüs kalkış vaktinden kısa süre sonra dolup kalkmasına rağmen yolun neredeyse ortasına park edilmiş bir ATV sebebiyle dar sokakta manevra yapıp dönemiyor. Çevreden gelenlerin de yardımıyla ATV kaldırılıp taşınıyor.



Mykonos merkezdeki niyetimiz gün batımını yeldeğirmenlerinde seyretmek. Merkezdeki marketlerden birinden bir iki bira alıp yeldeğirmenlerine doğru yürüyoruz. Rüzgar yiine olanca gücüyle eserken birçok turist de tepede yerini almış vaziyette.



Bu esnada sallana tengellene yürüyen birkaç kadın görüyoruz uzaktan. Mykonos'un taş sokaklarında 5 cm topukla dolaşanların (daha doğrusu dolaşamayanların) yine biz Türkler olması şaşırtıcı değil.

Gün batımı toplu alkışlarla uğurlanırken biz de akşam yemek yiyebileceğimiz güzel bir restoran bulma umuduyla elimizdeki listedeki mekanları dolaşmaya başlıyoruz.



Tripadvisor ve bir takım bloglardan derlediğimiz restoranlardan Fato El Mano gerek Mykonos şartlarına göre daha uygun fiyatları gerekse yer bulma probleminin bir nebze daha az yaşanacağı düşüncesiyle seçimimiz oluyor.

Akşam yemeği öncesi üst baş değiştirmek için shuttlela gemiye dönüp yine shuttle'la Mykonos'a dönüyoruz. (bir kez servis alınınca istediğiniz kadar kullanabiliyorsunuz)

Fato el Mano, hemen her Mykonos restoranı gibi eşcinsel müşterilerin ağırlıkta olduğu, küçük bir bahçesi olan hoş bir restoran.

Burada öğlen bayıldığımız soslu midyeler
Izgara mantarlar (Daha önce Santorini'de deneyip çok beğenmiştim)
Fırında feta peyniri
Küçük Ouzo
Karışık deniz ürünleri tabağı (kalamar, midye, somon, kılıç balığı)

söyledik. Özellikle mantarın ve karışık deniz ürünleri tabağının vasat olduğunu söyleyebilirim. Hayal ettiğimiz kadar lezzetli değildi açıkçası.





İkram meyvemizle beraber 2 kişi tüm bu menüye 71 euro ödedik.

Fato el Mano'dan çok memnun ayrılmasak da siz belki bir şans daha verebilirsiniz.

Git gide kalabalıklaşan Mykonos ara sokakları mini sanat galerileri, hediyelik eşya dükkanları, barlar, dondurmacılar ve restoranlarla dolu. Yunanların en büyük özelliği sunumlarında her zaman estetiğe özen göstermeleri. Bu yemeklerinde de dükkanlarında da böyle. Bodrum'da göremediğimiz bu sanatsal havayı böylesine ufak bir Ege adasına taşıyıp, özgürlükçe kimliğiyle dünyanın tatil merkezlerinden biri haline getirmeleri de dolayısıyla tesadüf değil.

Geçen gelişimde oldukça sakin olan deniz bu sefer azgın olduğundan gece hayatının yoğunlaştığı Caprice gibi mekanların denize bakan kısımlarında sandalyelerde oturmak mümkün olmuyor. Henüz saat 12'ye yaklaşmakta olduğundan pek kalabalık olmayan Caprice'e oturup 2 bira söylüyoruz (16 euro ve evet pahalı ;))

Yan masada 16- 17 yaşındaki 2 kızla 2 çocuğun flörtleşme hallerini incelemeye başlıyoruz. Birkaç dakika sonra iki genç çocuğun Türk olduğunu farkediyoruz. Her ne kadar içimizden yürüyün yiğitler desek de gecenin sonunda kızlar bizim çocukları ekip eve dönüyorlar.

Saat 2 gibi birkaç gece mekanına daha uğrayıp bir şeyler içip gemimizin yolunu tutuyoruz.



Mykonos, sadece hareketli gece yaşantısı için değil gündüz plajları ve yemekleriyle de tüm gününüzü ayırmanız gereken bir ada. Buranın Santorini'yle birlikte diğer Yunan Adalarına göre oldukça pahalı olacağını unutmayın. Özellikle saat gece 2'den sonra iyice hareketlenen gece hayatı, daracık sokaklarındaki mini mizansenler, rahatlık, hiçbir barda kapı önünde bouncerların bulunmayışı - çünkü insan profili sebebiyle gerek de olmayışıyla özgür - rahat - keyifli bir ada. Bu adaya yazın Atlasjet ve Borajet'in de düzenli seferler yaptığını hatırlatalım.

Gezinin 2. günü için tıklayınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder